Giriş: İnovasyon Tiyatrosundan Girişimci Kurumlara

Girişimcilik, inovasyon ve kurumlarda girişimcilik gibi kavramlar yakın zamanda pek çok şirketin gündem maddeleri haline geldi. Bu gündemin temelinde ise değişen makro ekonomik koşullar, derinleşen rekabet koşullarında rakiplerden ayrışma ve sürdürülebilir büyüme ihtiyacı, yükselen maliyetler, teknolojinin iş hayatının her alanında gözle görülür bir şekilde yaygınlaşması ve müşteri tüketim alışkanlarında yaşanan dönüşüm yer alıyor. Tüm bu değişiklikler, şirketleri stratejilerinde ve iş modellerinde köklü değişiklikler yapmaya itiyor. Yapılan araştırmalar, bundan 60 yıl öncesine kadar bir şirketin S&P 500 listesinde kalma süresinin 61 yıl iken, 1995’te 29’a, 2017’de ise 22 yıla kadar düştüğünü gösteriyor.(1) Bu durum, bugün başarı hikayelerini dinlediğimiz şirketlerin çok da uzak olmayan bir gelecekte düşüşünü izleyebileceğimizi işaret ediyor.

Değişen dünya içinde farklılaşmak ve dinamikleri doğru okuyarak fırsata dönüştürmek adına kurumlarda inovasyonu hayata geçirmeye yönelik çok sayıda deneme gerçekleştirildi. Bu denemelerin büyük kısmının beklenen sonuçları getirmemesi ya da elde edilen başarının sürdürülebilir olmaması atılan adımların ne derece etkili olduğunu sorgulatmaya başladı. İnovasyon hedefleri; gerekli strateji, planlama ya da kaynak yoksunluğu sebebiyle uygulama noktasında eksik kalarak şirketlerin başarılı sonuçlar almalarını engelledi ve alınan kararlar tiyatrodan öteye geçemedi. Modern girişimciliğin fikir babası, kurumlarda inovasyon uzmanı ve aynı zamanda bir girişimci olan Steve Blank’in(2) “inovasyon tiyatrosu” olarak adlandırdığı kavram da tam olarak bu durumu tasvir ediyor.

Değişim ihtiyacına karşılık verme adına kurumlar tarafından gerçekleştirilen ilk deneme toplam kalite yönetiminin uygulanmaya başlanmasıydı. Toplam kalite yönetimi ile şirketler; organizasyon genelinde her seviyeden çalışan katılımı ile daha kaliteli olanı geliştirmeye odaklanan ve bu süreçte müşteri memnuniyetini merkeze alan bir yaklaşım benimsediler. Sunulan ürün ya da hizmetteki kalite artışı, müşteri memnuniyetini destekleyen bir hamle olsa da rakip şirketler tarafından tekrarlanabilir olduğundan, yapılan çalışmalar orta ve uzun vadede rekabetten ayrışmayı sağlayacak çözümler olmaktan çok uzaktı.

Kurumlar kalite yönetimi uygulamalarını, verimlilik yönetimi uygulamaları ile besleyip bütünsel anlamda kalite yönetimi ve operasyonel mükemmeliyeti Altı Sigma ve Yalın Üretim modelleriyle sağlamaya yöneldiler. Bu yöntemlerle uzun bir dönem boyunca sıfır kusur ve sıfır arıza ilkelerini benimseyip, müşteri memnuniyetini artırmaya çalıştılar. Her ne kadar bu gibi prensiplerin benimsenmesi ilk başlarda kendilerine bir rekabet avantajı sağlamış olsa da bu yöntemlerin şirket bünyesinde sürdürülebilir kılınmasında zorluk yaşanması kurumları yeni arayışlara itti. Böylece inovasyon kavramı rekabetten ayrışmak için stratejik önem kazandı ve firmaların dönüşüm haritalarında yer bulmaya başladı.

Kurumlara inovasyon kavramının girmeye başladığı ilk dönemlerde, bu kavramın yeni bir fikir üretmekten ibaret olduğu düşünüldü. Bu yanılgı ile kurumlar çalışan öneri sistemleri ve fikir kutuları gibi uygulamaları hayata geçirmeye başladı. Çalışanlardan gelen fikirlerin beklentinin altında kalması ve iyi fikirlerin istenen ilerlemeyi kaydedememesi gibi sorunlar AR-GE departmanlarının yükselişini beraberinde getirdi. Her ne kadar AR-GE departmanları fikirleri araştırmayla destekleyip somut ürünlere dönüştürerek süreci bir adım öteye taşısalar da başarılı bir ticarileşme ile sonuçlanan, müşterilerin kullandığı ve şirket için yeni bir gelir kalemi yaratan sürdürülebilir örnekler oldukça sınırlı kaldı. Başarılı olmak için sürekli deneme ihtiyacı bulunuyordu, oysa ki şirket yapısında bir fikri birçok kere denemek için yerleşmiş bir kültür, yeterli insan kaynağı ve zaman yoktu.

Kurumlara yeni ürün, yeni müşteri ve yeni gelir kalemi sunabilecek iş fikirlerinin başarılı bir şekilde ticarileşmesini sağlayan, yani inovasyonu çalışır hale getirmeyi destekleyen eksik parça ise yakın dönemde öne çıkan “kurumlarda girişimcilik” kavramı oldu.

Girişimcilik çoğunlukla yeniliğin altını çizen ilk ve öncü davranış olarak değerlendirilir ve genellikle radikal değişimleri, yeni bir iş girişimini ya da başlangıç noktasını ifade eder.(3) Bugün dünyada ve ülkemizde, pek çok kurum tarafından kabul gören ve uygulamaya yönelik adımlar atılan girişimciliğin şirketlerin içerisine taşınması, sürdürülebilir rekabet avantajı yaratmaya başladı. Ayrıca bu durum, şirket içinde ve dışında bütünsel bir değişime yön veren, ülke çapında ekonomik istikrar, istihdam, yeni endüstrilerin yaratılması, teknoloji tabanlı ürünlerin pazara sunulması gibi gelişmelerin yaşanmasını mümkün kılan bir yapıya dönüştü.

Bu rehberde, inovasyon ihtiyacı ile bu ihtiyaç doğrultusunda öne çıkan girişimcilik ve kurumlarda girişimciliğin genel tanımları ele alınarak, kurumlarda girişimcilik yapısının temel çerçevesi ve kurumlarda girişimcilik programları üzerinden uygulamaya yönelik adımlarla şirketlere yol gösterilmesi hedefleniyor. Aynı doğrultuda, Türkiye’de ve dünyada kurumlarda girişimcilik uygulamalarında başarı gösteren örnek vakaların paylaşılmasının şirketlere kurumlarda girişimcilik yolculuklarında rehberlik etmesi amaçlanıyor. Rehber kapsamında TÜSİAD üye şirketlerinin katılımı ile yapılan anket çalışmasıyla ise Türkiye’de kurumlarda girişimciliğe ve inovasyona dair farkındalık seviyesi ortaya konuluyor.

 

(1) Innosight, “2018 Corporate Longevity Forecast: Creative Destruction is Accelerating”, Şubat 2018, www.innosight.com/wp-content/ uploads/2017/11/Innosight-Corporate-Longevity-2018.pdf

(2) Blank, Steve, “How to Avoid Innovation Theater: The Six Decisions to Make Before Establishing an Innovation Outpost”, Steve Blank, Aralık 2015, steveblank.com

(3) Thornberry N., “Corporate Entrepreneurship: Antidote or Oxymoron”, European Management Journal, 2001

  • Rehber
  • Paylaş
  • İndir